Darüşşafaka 76 mezunu (‘500’), Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Profesör Ahmet Demirel tam bir enerji küpü; bir yandan yazıyor, bir yandan okuyor, diğer yandan araştırıyor, öğrencileriyle hem arkadaş, hem danışman gibi yakından ilgileniyor, satranççı çocuğu Ali Yağmur’u okuldan eve, bazen sınava yetiştiriyor, yeri geliyor akademisyen eşi Meral’e servis veriyor, bir bakıyorsunuz Darüşşafaka Ayhan Şahenk Spor Salonu’nda maçta, bir bakıyorsunuz Giresun’da … DSK Satranç Dalı Başkanlığını da yüksünmeden üstlenen Demirel’e soluklandığı bir aralıkta soruları yönlendiriyoruz.
Sizi tanıyalım ?
Dürüşşafakalı olduğum için Darüşşafakalıların çoğu beni ya bilir ya tanır. Orada 1968-1976 arasında okudum. Sonra Boğaziçi Üniversitesinde senelerce okuyup siyasal bilgiler alanında öğretim üyesi oldum. Halen Marmara Üniversitesi’nde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde dekan yardımcısı ve bölüm başkanı bir profesör olarak çalışıyorum. Ah bir emeklilik gelse artık!
Satranç ile tanışma nasıl oldu ve gelişti ?
Satrançla Daçka’da tanıştım. Hazırlık birde okurken sınıflar arasında bir satranç turnuvası düzenlenmişti. Daha okula geleli de bir kaç ay olmuştu. Bizim sınıftan biraz satranç bilen çıktı. Ama takımın dört kişi olması gerekiyordu. Hiç bilmediğim halde şimdi nasıl oldu hatırlamıyorum, ama ben de takıma yazılmış oldum. Satrancı bilmeyerek çıktığım ilk resmi maçta hazırlık iki sınıfından rakibim maçtan önce satranç taşlarını tanıttı. Hangi taş nasıl oynar öğretti. Sonra da maça başladık. Çoban matı yapmaya karar vermiş… Ben de bilmeden bir piyonu sürüp mat yapacak olan vezirin tesadüfen önünü kapatmışım. Hemen piyonumun yanına bir piyon sürdü, sonra da “demin öğrettim ya, piyon düz gider, çapraz alır, bu piyonu alabilir, bir taş kazanabilirsin” dedi. Ben de hemen üzerine atlayıp, kaptım tabii o piyonu. O da önü açılan vezirle tek hamlede mat yaptı… Böylece ilk maçımda çoban matıyla da tanışmış oldum !
Tabii benim hem ilk rakibim, hem de ilk satranç öğretmenim bu arkadaşı sonraki yıllarda o ilk maçın hıncıyla senelerce satranç tahtasının başında perişan ettim! Sonra o satrancı bıraktı, biz devam ettik. Orta üçte okul takımına girdim. Senelerce liselerarası turnuvalarda çok büyük başarılar elde ettik. 1976’da Boğaziçi Üniversitesinde okurken de devam ettim. 1980’de üniversiteden diploma aldığım yıl üniversite şampiyonu oldum. Aynı yıl yüksek lisans eğitimi başlayınca ağırlığı derslere vererek satrancı bıraktım.
Evde satranç takımı hep oldu. Seneler sonra 2000’de oğlum 4 yaşına gelince, bir de taşlara merak salınca 20 yıl aradan sonra tekrar, ama bu kez onun satranç hocası olarak spora döndüm. Birkaç yıl içinde beni yener hale gelince onu başka bir hocaya devrettim ama ısınmıştım bir kere. Öylesine tekrardan oynamaya başladım. Hala da ara sıra oynarım.
DSK Satranç yepyeni bir takım olmasına rağmen İstanbul elemeleri ilk ayağında çok güzel bir sonuç aldı ve ikinci oldu; bu nasıl gerçekleşti ve finallerde nasıl bir sıralama bekliyorsunuz ?
Hakan Özgür’ün olağanüstü çabasıyla küçük bir bütçeyle harika bir takım kurduk. Hem uyum hem de oyuncu kalitesi açısından, hani derler ya, kolej takımı, ayıptır söylemesi, aynen öyleyiz. Takımımız bu sonucu kendisini fazla zorlamadan aldı. Üç maç kazandık, bir maç berabere bitti. Aslında berabere kaldığımız maçı da alabilirdik. Hatta 5-3 aldık diye düşünüyordum ki, bir maçta beklenmedik bir aksilik oldu. Sonuç 4-4 oldu. Öteki rakiplerin gücü bize zaten yetmezdi, yetmedi. Kalan üç turda yenilmeden bir veya ikinci sırada finallere kalacağımıza kesin gözüyle bakıyorum. İstanbul’da tek rakibimiz kaldı, o da Boğaziçi Üniversitesi. Zaten önümüzdeki ilk maçımız da onlarla olacak. Finallerde ise ilk altıya girip birinci lige çıkacağımızı düşünüyorum. İstanbul’dan bizimle birlikte gidecekler aşağı yukarı belli. Ankara’dan ise iki kuvvetli takım geliyor. Diğer illerden gelecek rakiplerimizi bilmiyorum, ama finalleri geçeceğimize inanıyorum. Hatta normal bir performansla Türkiye şampiyonu olarak birinci lige çıkmış olursak buna kimse de şaşırmasın.
DSK Satranç’ın amacı nedir ?
Esas olarak DSK’nin yüzüncü yılında kurulur kurulmaz birinci lige çıkmış bir takım portresi çizerek okuldaki öğrencilere hem moral vermek hem de bir motivasyon kaynağı olmak. Satrancı okulda eski günlerde olduğu gibi sevilen bir spor haline getirmek ve yaygınlaştırmak, yine öğrenci kardeşlerimizden geleceğin parlak satranççılarının yetişmesine vesile olmak. Belki biraz kendilerini internetten i-phone’dan falan kurtarırlar bu sayede.
Sizi kısaca tanıyalım…Satranç dışında ilgi alanlarınız ?
Kitap delisiyim. Hem okur, hem yazarım. Yayınlanmış tam 10 kitabım oldu.
Unutmak istediğiniz bir Daçka anısı ?
1976 yılında okulda son yılımızda mezun olmamıza 20 gün kala bütün son sınıf olarak yaşadığımız disiplin soruşturmaları. Unutalım gitsin. Ben çoktan unuttum zaten. Şimdi nereden hatırlattınız bunu yahu ?
Unutmamak istediğiniz bir Daçka anısı ?
Çok var, saymakla bitmez. Geçelim. Meraklılarına zaman zaman zaten anlatıyorum. Gene olsa gene orada okurdum.
Daçka’da en sevdiğiniz ders ?
Beden eğitimi. Top oynayarak ders !… Daha ne olsun?
Mezun olurken ‘ne olmak’ istiyordunuz ?
Siyasal Bilgiler okumak istiyordum. Hedef Boğaziçi idi. Kazandım orada okudum. Ama hoca olmak pek aklımda yoktu. Okuyunca da “ya madem ben bunu okudum, bunun hocası da olayım” dedim, oldum netekim.
Bugün o hedefinize ne kadar yakın/uzaksınız ?
Ta içindeyim. Fiilen sürüyor. Yukarıda şakayla karışık “ah bir emeklilik gelse” dediysem de inanmayın. Bizde 67 yaşına kadar çalışmak serbest. Ondan sonra sen istesen de devlet “hadi kardeşim, bu kadar yeter, seni emekli ettim” diyor. On senemiz kaldı. On sene daha devam diyorum, bir sağlık sorunu çıkmazsa tabii ki. Madende çalışmadığım için grizu patlamasıyla bir sakatlık geçirme riski herhalde sıfır da burası İstanbul, yolda yürürken mesela kafana bir balkondan bir saksı düşer, bu on sene hayalini hayata geçiremezsin. Orasını bilemem.
En severek yediğiniz yemek ?
Kuru fasulye, pilav, üzüm hoşafı.
Yazın en keyifli tatili nasıl bir faaliyettir ?
Mümkünse kendi tatil evinde internetsiz, gazetesiz, televizyonsuz geçen bir ay. Öylesine takılmak, akla esince gidip yüzmek, bahçede ot yolmak, taş taşımak, arazideki çukur alanlara toprak atmak. Hem spor hem bedeni çalışma, ikisi birden… Dört senedir bunu yapıyorum. Sadece gece yarısı yatmadan önce internette mesajlara bakıp gerekli olanlara cevap veriyorum o kadar. Haber maber izlemeden dünyayla bağın kopartıldığı bir ay. Zaten tatil bitince sadece iki gün içinde bir ay önce bırakmış olduğun havaya hemen dönüyorsun.
Nisan 2014